8 Ağustos 2008 Cuma

HİÇ BİR ZAMAN GEÇ KALMIŞ SAYILMAZSINIZ

Yıllar önce katıldığım bir iletişim kursu sırasında başıma çok değişik bir şey geldi. Öğretmenimiz bizden geçmişte başımızdan geçen ve bize utanç veren, suçluluk ya da pişmanlık duymamıza yol açan her şeyi bir liste haline getirmemizi istedi. ertesi hafta ilk derste de her birimizin listemizdekileri sınıf arkadaşlarımıza yüksek sesle okumamızı istedi. bu, önce hepimize biraz zor geldi, ama bu tür gruplarda başı çekecek bir cesur her zaman bulunur, bilirsiniz. Sınıf arkadaşlarım listelerini okurlarken, benim listem giderek uzuyordu. Üç hafta sonra listemdeki maddelerin sayısı 101'i bulmuştu. Öğretmenimiz daha sonra, hatalarımızı düzeltmemiz, hata yaptığımız insanlardan özür dilememiz ya da hatalı davranmamamızı sağlamak amacıyla, bazı eylem planları yapmamızı ve bunun için de birtakım yollar bulmamızı önerdi bizlere. Listemdeki o kadar insanı yaşamımdan çıkardıktan sonra bunun benim iletişim kurma becerime nasıl yardımcı olacağını merak etmeye başlamıştım.
Bir hafta sonra yanımda oturan bir adam elini kaldırıp, şu öyküyü anlatmaya başladı:"Listemi hazırlarken lise yıllarımda başımdan geçen bir olay aklıma geldi. Ben Lowa eyaletinin küçük bir kasabasında büyüdüm. Kasabanın çocuklar tarafından hiç sevilmeyen bir şerifi vardı. Bir gece iki arkadaşımla birlikte Şerif Brown'a bir oyun oynamaya karar verdik. Birkaç şişe bira içtikten sonra, bir kutu kırmızı boya bulduk ve kasabanın orta yerindeki su tankının üzerine tırmandık. Tankın üzerine kıpkırmızı boyayla Şerif Browna hakaret dolu yazılar yazdık..Ertesi gün, kasaba halkı gözlerini açtığında tankın üzerindeki yazıları okudu. İki saat içinde, Şerif yazıyı yazanların ben ve iki arkadaşım olduğunu öğrenmiş ve bizi ofisine çağırmıştı. Arkadaşlarım yazıyı kendilerinin yazdıklarını itiraf ettiler, ama ben aralarında olmadığımı dile getirip, yalan söyledim. Hiç kimse de benim de onlarla birlikte olduğumu hiçbir zaman öğrenemedi.
"Yaklaşık 20 yıl sonra, Şerif Brown'ın adı bu listeye girdi. Onun hayatta olup olmadığını bile bilmiyordum. Geçen hafta sonu Lowa Bilgi işlem merkezine telefon ettim. Kasaba halkının listesinde Roger Brown adında biri hala vardı. Telefon numarasını çevirdim. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra açıldı ve karşıdaki erkek "Alo" dedi. "Ben Jimmy Calkin.Benim yaptığımı bilmenizi istiyorum" dedim. Bir an bir sessizlik oldu. "Biliyordum" dedi. İkimiz de gülmeye başladık ve aramızda çok hoş bir sohbet geçti. Şerif konuşmasını şöyle tamamladı: "Jimmy, senin için hep üzüldüm, biliyormusun. Çünkü arkadaşların yaptıklarını itiraf ederek rahatladılar, ama sen bu yükü onca yıl hep sırtında taşıdın. Beni aradığın için sana teşekkür etmek istiyorum...senin adına."
Jimmy listemdeki 101 maddeyi temizlememde bana esin kaynağı oldu. Bu iş yaklaşık iki yılımı aldı, ama benim için bir sıçrama tahtası ve kariyerimde anlaşmazlıkları çözen bir insan olmamda bana esin kaynağı oldu. Ortaya çıkan anlaşmazlık, kriz ya da durum ne denli güç olursa olsun, geçmişteki hataları düzeltmek ve sorunlara bir çözüm olmak için hiçbir zaman geç kalmış sayılmazsınız

BEŞ MAYMUN

Kafese beş maymun koyarlar. Ortaya da bir merdiven konur ve tepesine de bir iple bir kangal muz asılır. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerlerine soğuk su sıkılır.Her bir maymun aynı dememeyi yapar, buz gibi soğuk suyla ıslatılır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar. Bir süre sonra muzlara doğru hareketleneni diğer maymunlar engellemeye başlar.Su kapatılıp maymunlardan biri dışarı alınır. Yerine yeni bir maymun konulur. İlk yaptığı iş, koşup muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur.Fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu bir de döverler.Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir.Ve o da merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu maymunu en şiddetli ve istekli döven de biraz önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Bu da ilk atağında diğerleri tarafından cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiçbir fikirleri yoktur ama en iştahlı dövenler de onlardır.Sonra en baştaki ıslanan maymunların dördüncü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir, yeni gelen maymunların akıbeti de diğerlerinden farklı olmaz. Ama tepelerinde o bir kangal muz hala asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır.Kraldan çok kralcı olmak bu olsa gerek. İşte toplumsal şartlanmaya ve negatif öğrenmeye güzel bir örnek ne dersiniz.

AFFETMENİN HAFİFLİĞİ

Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: "Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?" Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. "O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin" Öğrenciler bunu da yaparlar. "Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!" Öğrenciler , bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: "Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun." Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: "Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar." Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: "Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor." "Hocam, patatesler kokmaya başladı. VAllahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık." "Hem sıkıldık, hem yorulduk?" Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: "Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.

KÜÇÜK ZENCİ ÇOCUK

Küçük bir zenci çocuk şehrin lunaparkında dolaşırken bir satıcının elindeki balonları seyre dalmıştı. Her renkten ve her biçimden balonlar ışıl ışıl parlıyordu. Derken, birdenbire kırmızı bir balon kazara bağlandığı yerden kurtularak havada uçtu, uçtu, uçtu ve nihayet aşağıdan seçilmeyecek kadar yükseldikten sonra gözden kayboldu. Bu manzarayı seyretmek için öyle bir insan kalabalığı toplanmıştı ki, satıcı bir tane daha bırakmanın iyi bir reklâm olacağını düşünerek havaya parlak sarı renkte bir balon daha bıraktı. Arkasından bir tanede beyazını çözdü. Küçük zenci olduğu yerden büyük bir hayranlık içinde ardı ardına uçan rengârenk seyrettikten sonra : "Baloncu amca" dedi. Acaba bir tanede siyah renkte balon bıraksanız, ötekiler kadar yükselir mi? Baloncu adam, anlayışlı bir bakışla çocuğa tebessüm ederek,siyah renkli bir balon çözdü.Parmaklarını gevşetip onu da boşluğa bırakırken: "Yavrum" dedi, "bizi yükselten dışımızdaki renk değil, içimizdeki cevherdir."

HŞŞŞT O BENEKLER AĞAÇLARDA SAKLANAN KUŞLARIN GÖZLERİ

LÜTFEN TAMAMINI OKUYALIM ARKADAŞLAR SİZDENDE BEKLİYORUM BÖYLE HİKAYELER... Bazen insanları hafife almak için "Çocuk gibisin,Çocuk gibi davranıyorsun" denir ya.Bu hikayeden sonra çocuk gözüyle bakmanın basit olmadığını anlıyor insan.Babası İspanya"nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın.Fırsat bulduğu her haftasonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapisaneye giderdi.Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...Çok üzülmüştü küçük kız...Babasına söyledi bunu,o da "üzülme kızım,yine çizersin;bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi.Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü.bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.Babası keyifle resme baktı ve sordu:"Hmmm!Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?Küçük kız babasına eğilerek,sessizce:"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!....."

BİR KUTU DOLUSU YAŞAM GÖNDERİYORUM SANA

Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana,sadece bir kurdeleyle süslenmiş.Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını....
Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya bir cennet resmi yapıp içine gir diye...
Düşler serpiştirdim gizlice, düş kurmayı unutma diye...
Bir tanede elma şekeri yerleştirdim,içindeki çocuğu yeniden tadabil diye...
Güneşin batışını,billur suyun sesini,kırmızı gelinciklerin saflığını,taze ekmeğin kokusunu ve bir gülümsemenin sıcaklığınıda sığdırdım,ruhlarımız aç kalmasın diye...
Kutuya birazda sevecenlik koydum,güçlü ol diye,çünkü acımasız olanlar güçsüzdür...
Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya,barışı ve özgürlüğü sunmak için...,
bir buket sevgi,bir yudum aşk ve yarım bir elma koymadan edemedim,paylaşmayı anımsayalım diye...
Sevdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek için yarını beklemeyelim,hemen şimdi bunu yapalım diye...
İçtenliği,umudu,neşeyibağışlayıcılığı,özgüveni ve açık yürkliliği unutmadım,''ben''in dışına çıkıp bize ulaşabilelim diye...
Son olarakta bir kart iliştirdim kutuya bak bu kartta neler yazıyor. Bu kutunun kapağını her kaldırışında yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin.
Yaşamak için yarını bekleme, al yaşamı kollarının arasına ve sımsıkı sarıl.Yaşamdan yalnızca almak yerine ona bir şeyler ver.Kısacası bütünüyle ''insan'' ol.Unutma! yaşam dokuması henüz tamamlanmamış, olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır.Ve sana ait olan boşluğu yalnız sen doldurabilirsin.Kimseyi kırmamak ve üzmemek şartıyla istediğin her şeyi dene.




BİR GÜN SONSUZLUĞUN BULUTLARINA OTURDUĞUN ZAMAN NE AKLIN KALSIN NE DE KIRIK BİR YÜREK.