31 Ağustos 2008 Pazar

DENİZ YILDIZI

Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır; - Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun? Genç adam yanıtlar;- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler.Yazar sorar;- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki? Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatıp, şöyle der; - Onun için fark etti ama...

EFLATUNA SORMUŞLAR

Eflatun'a iki soru sormuşlar.
Birincisi;
"İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?"
Eflatun tek tek sıralamış:
- Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne varki çocukluklarını özlerler...
- Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, sonra sağlıklarını geri almak için para öderler...
- Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar...
- Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...
Sıra gelmiş ikinci soruya;
"Peki sen ne öneriyorsun ?"
Bilge yine sıralamış:
- Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi "sevilmeye" bırakmaktır...
- Önemli olan; hayatta "en çok şeye sahip olmak" değil "en az şeye ihtiyaç duymaktır".

HAYAT İÇİN GEREKLİ BİLGİLER

İyice tanımadan hiçbir insana bağlanma. Bitmemiş ilişkilerin üzerine ilişki kurma, acı çeken sen olursun. İyice soruşturup diğer insanların da haklı olabileceğini düşün. Seni takmayanı sen hiç takma, konuşmayanla asla konuşma., Güvenmediğin biriyle asla flört etme. Yalanını yakaladığın kişinin düzelebileceğini düşünme. İnsanlara doğru değer ver, haketmeyenleri sil. Kimseye yalvarma. Asla dönüp de arkana bakma. Sır tutmasını bil. Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını, dostların için sevgilini satma. Hakettiğin sevgiyi alamadın mı? Kendini üzme, sorun sen değilsin. Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut. Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama. Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et. Seni dinleyip anlamaya niyeti olmayanlarla tartışma. Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme. Eğer verdiğin sır o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme. Dostun olacak insanları bazı kriterlere göre belirle. Kendini öven insanlardan kaç. Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma. Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma. Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorlarsa onların öğütlerini gözardı etme. Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üstüne sıçrar. Kendinin herkesten daha önemli olduğunu unutma. Sen istemediğin sürece tanrı dışında kimsenin seni üzemeyeceğini aklından çıkarma. Gözyaşlarının değerini bil, onları haketmeyenler için harcama. Sana bahşedilen zekayı kullanmayarak tanrıya hakaret etme. Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma. Kendini sev. Alkol alınca kontrolünü yitirenlerle asla tartışma. Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma. Dostluğunla yitinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma. İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil. Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat vereme. Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanılabilecek hiçbir koz verme. İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma. Sana duyulan sevgiyi ve güveni istimar etme.

KADERMİ DESEK?

Linda Birtish, tam anlamıyla kendisini başkalarına adamış bir insandı.Olağanüstü bir öğretmendi. Zaman olsa, resmi ve şiiri yeniden yaratırdı.
Ancak, 28 yaşındayken çok şiddetli baş ağrıları çekmeye başladı. Doktorlar beyninde çok büyük bir tümör olduğunu anladılar. Ameliyat olduğu takdirde yaşama şansı yüzde ikiydi. Bu nedenle, hemen ameliyat olmaktansa, altı ay beklemeyi seçti.
İnanılmaz bir sanat yeteneği olduğunu biliyordu. Bu altı boyunca şiir yazdı ve resim yaptı. Bir tanesi dışında şiirlerinin tümü dergilerde yayımlandı. Bir tanesi dışında bütün resimleri büyük galerilerde sergilendi ve satıldı.
Altı ayın sonunda ameliyat oldu. Ameliyattan önceki gece, kendisini tamamen insanlığa adadı. Vasiyetini yazdı ve ölümü halinde vücudunun tüm organlarını bağışladı. Ne yazık ki, Linda ameliyat sırasında öldü.
Gözleri Maryland, Bethesda'daki bir göz bankasına, oradan da Güney Caroline'daki bir hastaya gitti. 28 yaşında genç bir erkek, Linda sayesinde görmeye başladı.
O genç adam o kadar minnet duydu ki, göz bankasına bir teşekkür mektubu yazdı. O mektup, 30000'den fazla kişiye göz bağışlayan göz bankasına yazılan ikinci teşekkür mektubuydu.
Bu hasta ayrıca kendisine gözlerini bağışlayan Linda'nın anne ve babası ile tanışmak istiyordu.
Gözlerini bağışlayacak kadar kusursuz bir insan yetiştiren bu anne baba'da kusursuz insanlar olmalıydılar.
Kendisine Birtish ailesinin adresi verildi ve bu genç adam onlarla tanışabilmek için Dtanten adasına uçtu.
Gidiş gününü bildirmedi ve bir gün kapılarını çalıverdi.
Kendisini tanıtınca, Bayan Birtish genç adamı kucakladı ve ona "Genç adam, eğer gidecek bir yerin yoksa, eşim ve ben bu hafta sonunu seninle birlikte geçirmek isteriz" dedi.
O hafta sonu onlarla kaldı ve Linda'nın odasına bakarken, Linda'nın hayattayken Eflatun'u okumuş olduğunu gördü. Kendisi de Braille alfabesiyle okumuştu Eflatun'u. Linda, Hegel'i okumuştu. Kendisi de Braille alfabesiyle okumuştu Hegel'i.
Ertesi sabah Bayan Birtish genç adama baktı ve ona, "Biliyor musun, seni daha önce bir yerde gördüğümden eminim, ama nerede gördüğümü bir türlü çıkaramıyorum" dedi.
Birdenbire bir şey anımsadı. Koşarak üst kata çıktı ve Linda'nın en son yaptığı tabloyu çıkarttı. Bu, Linda'nın idealindeki erkeğin resmiydi. Resim, Linda'nın gözlerini bağışladığı genç adamın resmiydi.
Sonra annesi Linda'nın ölüm döşeğinde yazdığı son şiirini okudu genç adama:
"Gecenin karanlığında geçişen iki kalp aşık olur birbirine birbirlerini görmeleri olanaksız olsa da. Seni her özlediğimde bir yıldız çiziyorum belleğime kaç yıldızım oldu bilmiyorum ama kocaman bir gökyüzüm var...

KELEBEK

İyi kalpli yalnız bir adam birgün bir koza bulur. Kozanın içinde küçük bir tırtıl vardır. Adam çok sever bu tırtılı. Onunla tüm yalnızlığını, tüm sevgisini paylaşır. Gel zaman git zaman tırtıl büyür, güzel bir kelebek olur. Adam kelebeğine hayran, bırakamaz onu bir türlü. Aslında kelebeğin aklında dağlar, kırlar, çiçekler vardır da kıyamaz bir türlü adama ve sevgisine, yalnız bırakamaz onu. Üç günlük ömrünü sevildiği ve sevdiği yerde geçirmeye hazırdır.Ama adam bilir ki "Sevmek bazen vazgeçmeyi de bilmektir." Kelebeğine son kez bakar ve onu salıverir özgürlüğüne, kırlarına, çiçeklerine doğru...
Kelebek mutlu olmasına mutludur ama hiçbir meltem, hiçbir çiçek yaprağı adamın avucunun sıcaklığını andırmaz. Aklında adam, o çiçek senin bu çiçek benim dolaşır saatlerce... Adam bir kelebeğe sevdalı, bakıp durur boşluğa. Kelebekse hâlâ konacak sıcak bir avuç aramakta! Böylece kelebek şunu anlar;"Bazen ait olduğumuz yer orasıdır; sıcak bir avuçtur biliriz. Ama o yerin bize ait olma ihtimali bir hiçtir." Böylece adam şunu anlar:
"Hiçbir sevdayı yalnızca sevgiyle yaşatamazsınız." O günden sonra kelebek, adama duyduğu özlemi gömecek bir dağ aramaya başlar. Ama gücü tükenene dek arayıp da bulamayınca anlar ki"Hiçbir dağ bir özlemi gömebileceğimiz kadar büyük değildir."Adamsa artık sevdasını koyar avuçlarına kelebeğinin yerine.
Herkes birşeyler yaşar; iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış. Yaşadıklarından bir çıkarım yaparak hayatına bir yol verir, aynı zamanda düşüncelerine de...
BIRAK SEVGİ SENİ BULSUN!!!

KURŞUN KALEM

Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu : "Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun ? Benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mı ? " Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi : "Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin." Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi. "İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki ! " "Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep dünyayla barışık bir insan olursun." "Birinci özellik : Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı'dır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir." "İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi bir insan yapar." "Üçüncü özellik : Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli şeylerden biridir." "Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabı ya da dışarı yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu korumalısın." "Beşinci ve son özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın."

KUM VE TAŞ

Bu hikayede iki arkadaşın çölde yürüdüğünü anlatır. Yolculuğun bir noktasında bir tartışma olur ve biri diğerine tokat atar. Tokadı yiyen canı acır ama bir şey söylemeden kurma şöyle yazar:

“ BU GÜN EN İYİ ARKADAŞIM BENİ TOKATLADI”

Bir vahaya gelene kadar yürümeye devam ederler ve suya girmeye karar verirler. Tokadı yiyen bataklığa saplanır ve boğulmak üzereyken arkadaşı kurtarır. Boğulmadan kurtulan, kurtulduktan hemen sonra bir taşa şöyle yazar:

“BU GÜN EN İYİ ARKADAŞIM HAYATIMI KURTARDI”

Tokadı atan ve hayat kurtaran sorar:

“Canını acıttığımda kuma yazdın, neden şimdi taşa ?

Diğeri cevaplar:

“Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı silebilsin, ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız hiçbir rüzgar silmesin.”

ACILARINIZI KUMA VE İYİLİKLERİ TAŞA YAZMAYI ÖĞRENİN

Özel bir kimseyi bulmak 1 dakika alır, unutmak ise bir ömür.

TAVLA VE SATRANÇ






Pers imparatorunun başveziri Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan tavla oyunu; dünyanın en popüler oyunlarından biridir. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birliği olarak tavla bir tanedir. 4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 gününü, siyah-beyaz pullar gece ve gündüzü, karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatini simgeler..
Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranç oyununu Pers imparatoruna, yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir. Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır.Pers imparatoruna;Kim daha çok düşünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanır.İşte hayat budur...Pers İmparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint Imparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icad eder ve imparatora sunar. Hint Imparatoruna tavla oyunuyla birlikte gönderilmek uzere şöyle bir mesaj hazırlanır.Hint imparatoruna;Evet, Kim daha çok düşünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanır.AMA BİRAZ DA ŞANSTIR. İşte hayat budur...

YANKI

Küçük kiz babasi ile ormanda yürüyüs yaparken, ayagg takilip yere düsüyor. Can acisiyla "Ahhh" diye bagirinca ilerideki dagin tepesinden "Ahhh" diye bir ses duyuyor ve küçük kiz , dagin tepesinde baska birinin oldugunu sanip bu kez de "SEN KIMSIN?" diye bagiriyor. Aldigi yanit "SEN KIMSIN" oluyor. Küçük kiz bu yanita iyice sinirlenip "SEN BIR KORKAKSIN, NEDEN SAKLANIYORSUN?" diye haykiriyor. Dagdan gelen ses"SEN BiR KORKAKSIN..." diye cevap veriyor. Sonunda babasina soruyor "BABA NE OLUYOR BÖYLE?" "DINLE VE ÖGREN" diyor adam, bu kez kendisi daga dogru "SANA HAYRANIM" diye bagiriyor. Gelen cevap "SANA HAYRANIM" oluyor. Baba tekrar bagiriyor, "SEN MUHTESEMSiN" gelen cevap "SEN MUHTESEMSiN. Küçük kiz çok sasiriyor ama halen ne oldugunu anlayamiyor. Adam, küçük kizina hayatin sirrini anlatmaya basliyor. "Buna "YANKI" denir. Ama aslinda bu "YASAM"dir. Yasam daima sana, senin verdiklerini geri verir. Yasam yaptigimiz davranislarin aynasidir. Daha fazla sevgi istedigin zaman daha çok sev. Daha fazla sevkat istediginde, daha sevkatli ol. Saygi istiyorsan insanlara daha çok saygi duy. Insanlarin sabirli olmasini istiyorsan sen de daha sabirli olmayi ögren. Çünkü yasam bir tesadüf degil, yaptiklarimizin aynadan bir yansimasidir. Hayat sana ancak, senin ona verdiklerini geri verir, bunu unutma!

MIRILDANDIKLARIM...

Kırdınmı incittinmi birilerini

Kimleri kazandım yitirdiklerim kimler?

Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?

Yeniden düşünmeliyim

Dostluklarımı, ilişkilerimi

Gözlerim çocukluk fotoğraflarındamı kaldı

Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?

Borçlarımı ödedimmi?

Doğru seçtimmi soruların fiillerini?

Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış ,

Giysilerim ütülü, odam düzenlimi?

Geri verdimmi aldıklarımı:

Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları

Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedimmi?

Yokladımmı duygularımı

Hala sevebiliyormuyum insanları?

Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma

Ovmalı umutları

Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
'İçtenliğin' ya da 'dünya görüşünün' kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hâlâ bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz
Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız

Serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim

Senin ve benim , yani bizim için...

AZMİN ZAFERİ(ÇİN BAMBU AĞACI)


Çin Bambu ağacının yetişmesi, olumlu ısrar için güzel bir örnektir.
Çinliler bu ağacı şöyle yetiştirir:Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışınafiliz vermez.Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumusulanır ve gübrelenir.Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devamederler.Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur :Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı Yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır.Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydiağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik ?...
Bir başarının şartları her zaman çok basittir.Bir süre için çalışın, Bir süre tahammül edin.Her zaman inanın Ve hiçbir zaman geri dönmeyin.