30 Ağustos 2008 Cumartesi

SEVGİNİN GÜCÜ

Otobüs yolcuları elinde beyaz bir baston taşıyan genç ve güzel kadınınotobüse binişini içten gelen bir sempati ile izlediler... Basamakları geçti.Boş olduğu söylenen koltuğu el yordamı ile buldu. Oturdu... Çantasınıkucağına aldı. Bastonu koltuğa yasladı. 34 yaşındaki Susan, bir yıldırgörmüyordu. Bir yanlış teşhis sonucu görmez olmuş, birden karanlık birdünyanın içine düşmüştü.Öfke.. Kızgınlık.. Kendine acıma..Hayatta tek dayanağı artık kocası Mark idi.. Mark hava kuvvetlerindesubaydı. Susan'ı bütün kalbi ile seviyordu. Susan gözlerini kaybedince, Markkarısının içine düştüğü umutsuzluğu hemen fark etmişti. Ona yeniden güçkazanması, kaybettiği kendine güvene yeniden sahip olması için yardımetmeliydi. Susan gene kendi kendine yeterli olduğuna inanmalı, kimseyebağımlı olmadan yaşayabilmeliydi.Sonunda Susan'ı işine dönmeye ikna etti. Peki ama evden işe nasılgidecekti?.. . Genelde otobüsle giderdi. Ama şimdi koca kenti bir uçtanötekine tek başına geçmekten korkuyordu. Mark her sabah onu arabası ile işebırakmayı önerdi. Kendi işi tam aksi yönde olduğu halde..İlk günler Susan kendini rahat hissetti. Mark da, "Görmüyorum, artıkhiçbir işe yaramam" diyen karısını çalışmaya başlattığı için mutluydu. Amabir süre sonra Mark işlerin iyi gitmediğini farkketti. Başkasına bağımlıyaşamanın Susan'ı mutlu etmesi mümkün değildi. İşe eskiden olduğu gibi kendibaşına otobüsle gitmeliydi. Ama Susan hala o kadar hassas, o kadar kırılgan,o kadar öfkeliydi ki.. Ne yapabilirdi? .."Otobüs" lafı ağzından çıkar çıkmaz, Susan öfkeyle haykırdı.. "Nasılyaparım?.. Görmüyor musun ben körüm!.. Nerde olduğumu nerden bilirim, nereyegittiğimi nasıl anlarım.. Galiba sana ağır gelmeye başladım, beni başındanatmaya çalışıyorsun.."Duydukları Mark'ın kalbini fena halde kırdı. Ama ne yapacağınıbiliyordu.."Her sabah ve akşam otobüsünü arabamla takip edeceğim. Sen bu yolculuğutek başına yapmaya hazır olana dek sürecek bu.."Tam iki hafta Mark, Susan'ın otobüsünün arkasından gitti.. İki haftaboyu karısına görme dışındaki duyularını nasıl kullanacağını anlattı.Özellikle duymanın pek çok sorunu çözeceğini izah etti. Kulakları ona neredeolduğunu söyleyebilirdi. Yeni yaşam tarzına alışmasına yardımcı olabilirdi.Otobüs şoförü ile ahbap olursa, her şey kolaylaşır, şoför her gün ona öndebir yer bile ayırırdı. Nihayet Susan, yolculuğu tek başına yapmaya hazırolduğunu hissetti. Pazartesi sabahı geldi.. Ayrılırken, otobüsünün geçicieskortu kocasına, hayattaki en büyük dostuna sarıldı.. Gözleri yaşla doluyduSusan'ın.. Kocasına öyle teşekkürle doluydu ki.. Onun sabrı, sadakati,desteği ve sevgisiyle umutsuzluk uçurumundan nasıl çıkmış, nasıl yenidenhayata dönmüştü.."Allahaısmarladı k" dedi kocasına ve uzun zamandan beri ilk defa tersyönlerde yola çıktılar. Pazartesi.. Salı.. Çarşamba.. Her gün mükemmel geçtiSusan için.. Kendini hiç bu kadar iyi hissetmemişti. Yapıyordu..Başarıyordu.. Tek başına başarıyordu.. Kendi kendine gidip gelebiliyorduişte.. Cuma sabahı, Susan her günkü gibi otobüse bindi.. Ofisininkarşısındaki durakta inerken bilet parasını uzattı şoföre..- "Sizi kıskanıyorum bayan" dedi, şoför..Susan şoförün başkasına hitap ettiğini düşündü.. Bir körün gıptaedilecek nesi olabilirdi ki?..- "Neyimi kıskanıyorsunuz benim" diye sordu şoföre..- "Sizin kadar sevilmek, sizin kadar şefkat ve sevgiyle korunmak çok hoşbir duygu olmalı bayan" dedi şoför..- "Nasıl yani" dedi, Susan..- "Bir haftadır, her sabah yakışıklı bir subay köşede duruyor ve sizotobüsten inene kadar izliyor. Yolu kazasız geçmenize bakıyor, ofisinizegirene kadar oradan ayrılmıyor. Sonra size bir öpücük yolluyor, elinisallıyor ve yürüyüp gidiyor. Siz çok talihli bir kadınsınız bayan.."Mutluluk göz yaşları Susan'ın yanaklarından akmaya başladı. Ve birdenhatırladı.. Mark'ı hiç görmüyordu ama, bir haftadır yanında olduğunu hem deöyle kuvvetli hissediyordu ki.. Talihli, gerçekten çok talihli idi. Öyle birarmağan vermişti ki ona hayat, görmekten daha değerliydi.. Bu armağanınvarlığına inanması için görmesi gerekmiyordu. *Sevginin aydınlatmayacağıhiçbir karanlık yoktu çünkü...

Hiç yorum yok: